Yaratılış destanı, Türklerin Altay-Yakut zamanında, çıkan bir destandır.
Ayrıca ilk Türk destanlarından olma özelliğine sahiptir. Asya kıtasının çeşitli
bölgelerinde yaşayan Türk boyları ve Altay Türkleri arasında söylenmektedir.
Türk destanları arasında en eskisidir. Radloff tarafından saptanıp yazıya
geçirilmiştir. Evrenin yaratılışını, iyilik ve kötülüğün kaynaklarını,
evrendeki düzeni konu edinir. Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini çoşkulu, törensel
bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yaptılardır. Bilinen
en eski edebiyat türlerinden biridir.
YARATILIŞ DESTANI
Her şeyden önce su vardı. Yer, ay, gök, güneş yoktu. Sadece
Tanrı Kayra Han (Kuday)vardı, ancak yalnızdı ve canı sıkılıyordu, sudan gelen
bir ses ona "yarat" dedi.O da kendi gibi birini yarattı ve ona kişi
dedi. İkisi de birer kara kaz gibi su üzerinde uçuyorlardı. Tanrı Kayra Han bir
şey düşünmüyordu. O sırada Kişi, yeli bulup suyu dalgalandırdı. Kayra Han'ın
yüzüne su sıçrattı. Bunu yapınca da kendisinin Tanrı'dan güçlü olduğunu sandı;
daha yüksekte uçmak istedi. Ama uçamadı; suya düşüp dibe battı. Boğulmak
üzereydi.Bana yardım et ! diye bağırıp Kayra Han'dan yardım
istedi.Tanrı Kayra Han izin verdi, Kişi su yüzüne boğulmadan çıktı.
Sonra Tanrı, 'Sağlam bir taş olsun ! dedi. Suyun dibinden bir taş yükseldi. Kayra
Han ile Kişi, bu taşın üzerine oturdular. Kayra Han, Kişi'ye Suya dal, suyun dibinden toprak
çıkar ! diye buyruk verdi. Kişi, Tanrı'nın buyruğunu
yerine getirdi. Suyun dibinden çıkardığı toprağı Kayra Han'a götürdü. Kayra
Han, Kişi'nin getirdiği toprağı suyun üzerine serperken Yer olsun ! diye
buyurdu.Buyruk yerine geldi, yeryüzü yaratıldı. Kayra Han, yine Kişi'ye Suya
dal, suyun dibindeki topraktan çıkar ! diye buyruk verdi. Kişi, suya
daldığında, bu kez kendim için de toprak alayım diye düşündü. İki avucuna da
toprak doldurdu; bir avucundakini Kayra Han'dan gizlemek için ağzına attı.
Dileği, Kayra Han'dan gizli kendine göre bir yer yaratmaktı. Avucundaki toprağı
getirip Kayra Han'a uzattı. Kayra Han, toprağı suyun üzerine serpip
genişlemesini buyurdu. Kayra Han'ın suya serptiği toprak gibi, Kişi'nin
ağzındaki toprak da büyüyüp genişlemeğe başladı. Kişi korktu; soluğu kesildi,
öleyazdı. Kaçmağa başladı. Ancak, nereye kaçsa yanı başında Tanrı Kayra Han'ın
varlığını hissediyordu. O'ndan kaçamıyordu. Çaresiz kaldı, Tanrı'ya yalvarmağa
başladı: Tanrı ! Gerçek Tanrı ! Bana yardım et. Kayra Han,
Kişi'ye Ağzındaki toprağı ne için sakladın dedi. Kişi, Kendime
yer yaratmak için saklamıştım diye
yanıt verdi. Kayra Han da, Öyleyse at ağzından ve kurtul dedi. Kişi'nin ağzındaki toprak yere
dökülürken küçük tepeler oluştu. Kayra Han, Artık sen günahlı oldun dedi, Bana
karşı geldin. Kötülük düşündün. Bundan sonra sana uyanlar, senin gibi kötülük
düşünenler senin gibi kötü kişi olacak; bana uyanlar ise iyi ve pak kişiler
olacak, güneş ve aydınlık yüzü görecek. Ben, gerçek Kurbustan adını almışımdır;
bundan sonra senin adın da Erlik olsun. Günahlarını benden saklayanlar senin
adamın olsun, günahlarını senden saklayanlar benim adamım olsun.Yeryüzünde, dalsız budaksız bir ağaç yeşerdi. Kayra Han, bu
dalsız budaksız ağaçtan hoşlanmadı. Dalları, yaprakları olmayan ağaca bakmak
güzel değil. Bu ağacın dokuz dalı olsun ! dedi. Dalsız budaksız ağaç birden
dokuz dallı oldu. Kayra Han, Dokuz dalın herbirinin kökünden, birerden
dokuz kişi türesin; bunlar dokuz millet olsun ! dedi. Erlik, bunlar olurken büyük bir
gürültü duydu. Nedir acaba diye düşündü. Kayra Han'a gürültünün nedenini sordu.
Kayra Han, Ben bir hakanım, sen de kendince bir
hakansın. İşittiğin gürültüyü yapanlar benim insanlarımdır ! dedi. Erlik, Kayra Han'dan bu
insanları kendisine vermesini istedi. Kayra Han, Olmaz ! diye karşıladı; Sen
git kendi işine bak !Erlik'in canı sıkıldı. Hele bir gidip şu insanları göreyim
diyerek kalabalığın yanına vardı. Orada insanlardan başka yaban hayvanları,
kuşlar ve daha nice yaratıklar vardı. Erlik, Kayra Han bunları nasıl yarattı
acaba, bunlar ne yer, ne içerler diye düşündü. O düşüne dursun, insanlar ağacın
yemişlerinden yemeğe başlamışlardı. Erlik baktı ki, insanlar ağacın yalnızca
bir yanındaki yemişleri yiyorlar, öte yandakilere ellerini sürmüyorlar.
İnsanlara bunun nedenini sordu. İnsanlar, şu yanıtı verdiler: Tanrı
bize o yandaki yemişlerden yemeği yasakladı. Biz yalnızca Tanrı'nın izin
verdiği, ağacın gündoğusundaki yemişlerden yiyoruz. Şu gördüğün yılan ile
köpek, yasak yandaki yemişleri yemememiz için bekçilik ediyor. Bu yanıt, Erlik'i sevindirdi. Erlik
Körmös, insanlardan Doğanay (Törüngey) denilen erkeğe yaklaştı. Ona Kayra
Han size yalan söylemiş. Asıl, yasakladığı yemişlerden yemeniz gerekir. Onlar
daha tatlıdır. Bir deneyin; göreceksiniz dedi. Erlik, uyumakta olan yılanın
ağzına girdi; ağaca çıkmasını söyledi. Yılan, ağaca çıkıp yasak yemişlerden
yedi. Doğanay'ın karısı Ece (Eje), yanlarına geldi. Erlik, Doğanay ile Ece'ye
de yasak yemişlerden yemelerini söyledi. Doğanay, Kayra Han'ın sözünü tutarak
yasak yemişlerden yemedi. Karısı Ece dayanamadı, yedi. Yemiş çok tatlı idi.
Alıp kocasının ağzına sürdü. Doğanay ile Ece'nin tüyleri birden döküldü.
Utandılar. Kaçıp, herbiri bir ağacın ardına saklandılar.Kayra Han oraya geldi. İnsanlar, kaçışıp bir köşeye
gizlenmişlerdi. Kayra Han, Doğanay ! Ece ! Doğanay !
Ece ! diye haykırdı, Neredesiniz ?.
Doğanay ile Ece Ağaçların arkasındayız dediler, Karşına
çıkamıyoruz, utanıyoruz. Sonra, olanları bir bir anlattılar. Kayra Han,
bildiği şeyleri duymanın öfkesi içinde herbirine ayrı cezalar verdi. Şimdi
sen de Erlik'ten bir parça oldun diyerek
yılana verdi ilk cezayı. İnsanlar sana düşman olsun; seni görünce
vurup, ezip öldürsünler ! dedi.
Ece'ye döndü, Sen, Erlik'in sözüne uydun. Yasak yemişi
yedin. Cezanı çekeceksin. Çocuk doğuracaksın. Doğururken de acı çekeceksin.
Sonunda öleceksin, ölümü tadacaksın. Doğanay'a da şöyle diyerek cezasını
verdi: Erlik'in gösterdiğini yedin. Benim sözümü dinlemedin, Körmös Erlik'in
sözüne uydun. Onun adamları onun dünyasında yaşar, Karanlıklar dünyasında
bulunur. Benim ışığımdan yoksun kalır. Körmös (Şeytan, Erlik) bana düşman oldu;
sen de ona düşman olacaksın. Benim sözümü dinleseydin, benim gibi olacaktın.
Dinlemediğin için dokuz oğlun, dokuz da kızın olacak. Bundan sonra ben, insan
yaratmayacağım. Artık, insanlar senden türeyecek. Kayra Han, Erlik'e de kızdı. Benim
adamlarımı niçin aldattın ? diye
sordu öfkeyle. Erlik Ben istedim, sen vermedin dedi, Ben
de senden çaldım. Artık, hep çalacağım. Atla kaçarlar ise düşürüp çalacağım.
İçip içip esrirler (sarhoş olurlar) ise birbirlerine düşürüp döğüştüreceğim.
Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yine çalacağım. Kayra Han da, Öyleyse;
dokuz kat yerin altında ayı, güneşi olmayan Karanlık bir dünya vardır. Seni
oraya atıyorum diyerek
Erlik'i cezalandırdı. Her şey bitince, bütün insanlara birden ceza verdi. Bundan
sonra kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle elde edeceksiniz; benim
yemeğimden yemek yok dedi, Artık,
yüz yüze gelip sizinle konuşmayacağım. Bundan sonra size Gök Oğul'u (May-Tere)
göndereceğim.Gök Oğul, insanlara birçok şey öğretti. Arabayı da Gök Oğul
yaptı. Ot köklerini, yenilebilecek otları insanlara öğretti. Erlik, Gök Oğul'a
yalvardı: Ey Gök Oğul, bana yardım et. Kayra Han'dan izin dile. Yanına çıkmak
istediğimi söyle. Yardım et bana. Gök Oğul, Erlik'in dileğini Kayra
Han'a iletti. Kayra Han aldırış etmedi. Gök Oğul, altmış yıl yalvardı.Sonunda Kayra Han, Erlik'e haber gönderdi: Düşmanlıktan
vazgeçersen, insanlara kötülük etmezsen sana izin veririm, yanıma
gelirsin ! Erlik, söz
verdi. Kayra Han'ın katına çıktı. Baş eğdi. Beni kutsa. Bana izin ver, ben de kendime
gökler yapayım diye
yalvardı. Kayra Han, izin verdi. Erlik, kendisi için gökler yaptı. Adamlarını
topladı, yaptığı göklere yerleştirdi; kendisi de başlarına geçti. Çok kalabalık
oldular. Kayra Han'ın en sevgili kullarından olan Ulu Kişi (Mandı-Şire), bu
duruma çok üzüldü. Üzüntü içinde düşündü: Bizim öz kişilerimiz yeryüzünde sıkıntı
çekip yoruluyor. Erlik'in adamları ise, göklerde keyfedip duruyor. Ulu Kişi, bu üzüntü içinde Erlik'e
savaş açtı. Erlik, daha güçlü çıktı. Ateş ile vurup Ulu Kişi'yi kaçırdı. Ulu
Kişi, Kayra Han'ın katına çıktı. Kayra Han, Nereden geliyorsun ? dedi. Ulu Kişi, Erlik'in
adamlarının gökte oturması, bizim adamlarımızın ise yeryüzünde binbir güçlük
içinde yaşamaları ağırıma gitti. Erlik'in yandaşlarını yere indirmek, göklerini
başına yıkmak için Erlik'le savaştım. Gücüm yetmedi, o beni kaçırdı diye üzgün ve ağlamaklı yanıt verdi.
Kayra Han, üzülmemesini söyledi. Erlik'e benden başka kimsenin gücü yetmez dedi, Erlik'in
gücü senden çoktur. Ama gün gelecek, senin gücün Erlik'in gücünden üstün olacak.
Ulu Kişi'nin yüreği serinledi, rahat rahat uyudu.Gün geldi, Ulu Kişi güçleneceğini anladı. O gün Kayra Han, Ulu
Kişi'yi yanına çağırdı. Var git. Güçlendin artık. Erlik'in göklerini
başına yıkacak güce kavuşturdum seni. Dileğine ereceksin dedi, Sana,
kendi gücümden güç verdim. Ulu Kişi şaşırdı: Yayım
yok, okum yok. Kargım yok, kılıcım yok. Kupkuru bir bileğim var. Yalnız bilek
gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim?. Kayra Han, Ulu Kişi'ye bir kargı
verdi. Ulu Kişi, kargıyı alıp Erlik'in göklerine gitti. Erlik'i yendi, kaçırdı;
göklerini kırdı geçirdi. Erlik'in gökleri parça parça oldu, yeryüzüne döküldü.
O güne değin dümdüz olan yeryüzü, o günden sonra kayalıklarla, sivri dağlarla doldu.
Görklü Tanrı'nın özene bezene yarattığı güzelim yeryüzü eğri büğrü oldu.
Erlik'in bütün yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu, ağaca çarpanlar
sakatlanıp can verdi, sivri kayaların üstüne düşenler öldü, hayvanlara
çarpanlar hayvanların ayakları altında kaldılar.Erlik, varıp Kayra Han'dan kendine yeni bir yer istedi. Benim
göklerimin yıkılmasına sen izin verdin; barınacak yerim kalmadı dedi. Kayra Han, Erlik'i yerin
altındaki Karanlıklar ülkesine sürdü. Üzerine yedi kat kilit vurdu. Burada
gün ışığı, ay ışığı görmeyesin. Üzerinde sönmez ateşler olsun. İyi olursan
yanıma alır, kötü olursan daha derinlere sürerim dedi.Bunun üzerine Erlik, Öyleyse ölmüş kişilerin canlarını bana ver;
gövdeleri senin olsun, canları benim dedi.
Kayra Han, Hayır, onları da sana vermeyeceğim dedi, İstiyorsan
kendin yarat. Erlik eline çekiç, körük ve örs aldı. Vurmaya başladı. Her
vuruşta bir hayvan ortaya çıktı. Kurbağa, yılan, ayı, domuz, deve ve kötü
ruhlar yeryüzünü doldurdu. Sonunda Kayra Han, Erlik'in elinden çekici, örsü,
körüğü aldı; ateşe attı. Körük bir kadın, çekiç bir erkek oldu. Kayra Han,
kadını tutup yüzüne tükürdü. Kadın bir kuş olup uçtu. Bu kuş, eti yenmeyen,
tüyü işe yaramayan Kurday denilen kuştur. Kayra Han, erkeği de tutup yüzüne
tükürdü. O da bir kuş olup uçtu; adına Yalban kuşu dediler.Bu olanlardan sonra Kayra Han, insanlara Ben
size mal verdim, aş verdim. Yeryüzünde iyi, güzel, pak olan ne varsa verdim.
Yardımcınız oldum. Siz de iyilik yapın. Ben, göklerime çekileceğim, tez
dönmeyeceğim dedi.
Yardımcı ruhlarına döndü: Gün Aşan (Şal-Yime); sen, içki içip aklını
yitirenleri, körpe çocukları, tayları, buzağıları koru. Onlara kötülük
gelmesin. Sağlığında iyilik yapmış olanların ruhlarını yanına al; kendini
öldürenlerinkini alma. Zenginlerin malına göz dikenleri, hırsızları,
başkalarına kötülük edenleri koruma. Benim için, bir de hakanları için savaşıp
ölenlerin ruhlarını da yanına al, benim yanıma getir. İnsanlar ! Size
yardım ettim. Kötü ruhları (körmösler) sizden uzaklaştırdım. Kötü ruhlar size
yaklaşırsa, onlara yiyecek verin, ama onların yiyeceklerinden yemeyin;
yerseniz, onlardan olursunuz. Şimdi ben aranızdan ayrılıyorum, ama yine
geleceğim. Beni unutmayın, geri gelmez sanmayın. Geri döndüğümde
iyiliklerinizin, kötülüklerinizin hesabını göreceğim. Şimdilik benim yerimde
Ağca Dağ (YapKara), Ulu Kişi ve Gün Aşan kalacaklar; size yardımcı olacaklar.
Ağca Dağ ! Gözlerini dört aç. Erlik senin elinden ölenlerin ruhlarını
çalmak isterse, Ulu Kişi'ye söyle; o güçlüdür. Gün Aşan ! Sen de iyi dinle.
Kötü ruhlar, yeraltındaki Karanlıklar ülkesinden yukarı çıkmasınlar.
Çıkarlarsa, hemen Gök Oğul'a bildir. Ona güç verdim. O, kötü ruhları koğar.
Alma Ata (Bodo-Sungkü), Ay'ı ve Güneş'i bekleyecek. Ulu Kişi, yeryüzünü ve
gökyüzünü koruyacak. Gök Oğul, kötüleri iyilerden uzaklaştıracak. Ulu Kişi, sen
de kötü ruhlarla savaş. Güç gelirse benim adımı çağır. İnsanlara iyi şeyleri,
iyi işleri öğret. Oltayla balık avlamayı, tiyin (sincap) vurmayı, hayvan
beslemeyi öğret.Sonra, Kayra Han uzaklaştı. Ulu Kişi, Kayra Han'ın sözlerini
yerine getirdi. Olta yaptı, balık avladı. Barutu buldu, sincap vurdu. Gün
geldi, Ulu Kişi kendi kendine mırıldandı: Bugün beni yel uçuracak, alıp götürecek.
Bir yel geldi, Ulu Kişi'yi uçurup götürdü. Bunun üzerine Ağca Dağ insanlara Ulu
Kişi'yi Tanrı Kayra Han, yanına aldı. Artık, onu bulamazsınız. Gün gelecek,
beni de yanına çağıracak. Nereye isterse oraya gideceğim. Öğrendiklerinizi
unutmayın. Kayra Han böyle istedi dedi.
İnsanları kendi haline bırakıp o da gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder